Ay hızımı alamadım galiba ama bunu yazmak istedim, sonra unuturum falan...
Bayramda Eskişehir'in yakın mesafelerini adımlamayı kendime borç bilince hastalanmak kaçınılmaz oldu, bi de orası daha bi soğuk oluyo. Tam hastalanmak değil aslında, zaten ordayken de annemi toz alerjisi falan diye kandırmaya çalıştım, inanmadı ya neyse.. Şimdilik sadece burnum akıyo, iğrenç benzetmeler geldi aklıma birden ama gerek yok, kimsenin midesi bulanmasın. Sadece "çok" aktığını söyliyeyim yeter.
Artık domuz gribi diye de beni nasıl korkutmuşlarsa pek bi telaşlandım. Aslında alt tarafı birkaç gün burnum düşerek dolaşırım ama işte, domuz gribi... Kendi kendime düşünüyorum, ya aslında kronik hastalığı olmayanlara bişey olmuyomuş, ama dur, aman allahım, benim alerjim var, ne yapacağım, ya ölürsem, böhüü, daha Yürüyen Şato'yu yedinci kez izleyemedim.. Tabii doktor alerjimin sorun yaratmayacağını söylemişti ama, böyle telaşlanmaya dünden razı birine pek de derdini anlatamazsın-galba anneme çektim. O daha burnum bile akmazken hasta ilan edebilir beni, ama yazık, bakmak zorunda olan da onlar.
Ne diyodum, hah, telaşlandım. Gözümü kararttım ve daha önce burnum aktığında kılımı kıpırdatmazken bir takım acil durum önlemleri almaya giriştim. İlk işim buhar yapmak oldu tabii. Aslında nefret ederim, ama bu sefer pek bi istekle eğdim kafamı. Sabahlığımı kafamın üzerinden geçirip üzerimi örttüm ve tencereyle başbaşa kaldım, artık nasıl bi istek duyduysam- anlatışa bak.. Bu buhar cilde de iyi geliyomuş biliyo musunuz? Burnumu çekerken bi yandan da sinsi gibi bunu düşünüyodum, ooh, bi taşla iki kuş, hem burnum düzelicek hem de cildim ışıldayacak, hergün bi kere yapsam ya bundan, vallahi pırıl pırıl olurum... Bence hep hasta olduğumdan söylüyorum bunları(şimdi de hastayım gerçi).
Ay, aman, yalnız bi terliyosunuz bi terliyosunuz sormayın. Bu sefer işi ciddiye aldığımdan üstümü kapattım buhar kaçmasın diye. Aslında başka zaman annem zorladığında, ağzım yarı açık, televizyona bakarak, arada adet yerini bulsun diye burnumu çekerdim. Şimdi öyle değil ama. İlaç içtim, sabah adaçayı içtim, iki portakal suyu içtim. (Bu tedavi de ne acayip şey, ya içiyosun ya çekiyosun!) Şu anda da ocakta ıhlamur kaynıyo mesela. Ona da ayrı bi özen gösterdim. Tamamen bu hastalıkla ortaya çıkan sinsiliğim burda da devreye giriyor ve "Heh heh, bahçenin ıhlamuru bu, tamamen organik, daha yararlıdır ki bu." şeklinde düşünceler kafamda dolanıveriyor. Ama doğruya doğru, ne GDO'su ne bişeyi var, mis gibi ıhlamur işte. Bu ıhlamura tarçın, elma falan da konuyomuş, öyle daha yararlı oluyomuş diye duydum. Bir buçuk çubuk tarçın(sonraya da kalsın ama şimdi de çok koyiim hesabı) elimin ayarsızlığından bol bol da toz tarçın döktüm. Bir elmayı vahşice ve rastgele küçük küçük dilimledim ki iyice yayılsın(sanki kimyada böyle bi kurallar vardı) ve sırf vitamin olsun diye elmanın kalanını yedim. Şimdi de ıhlamur ocakta, kısık ateşte salınıyo, yavaş olsun da iyice demlensin diye kendimce de bi mantk yürüttüm.
Evet, azmettim, akşam olduğunda iyileşmiş olacağım, olmadı öbür gün, ya da diğer gün! Ama azmettim yani...
Zeynep
Edit:İlgilenir misiniz bilmem ama kısmen iyileştim sayılır. Kendimi topluma mâl olmuş hissediyorum, deney başarılı oldu(kısmen)!!!