5 Ekim 2013 Cumartesi

Merhabalar sevgili okur,
      Ben daha Hindistan kapanış yazısını yazmadan neler olduu, kaç zamanlar geçti, kimler geldi kimler geçti... Hindistan yazı dizisi bitmeden üstüne Yunanistan, Aladağlar, çeşitli yeni yerler, Aydın ve Manavgat eklendi. Şimdi hepsinin üzerinden bunca vakit geçmişken nelerden bahsedeceğimi bilmeden yazmaya devam ediyorum. Yerlerden önce içimdeki dengelerden biraz bahsedesim var. Ne zamandır hiçbir yere yazmıyor ve pek kimseyle konuşmuyorum. Hindistan'dan döndükten sonra tam bir kargaşanın içine düştüm (hoş hala kurtulabilmiş değilim) koştur koştur Eskişehir'e sözümüzü tutmaya gittik, ordan bayram oldu hoop cümbür cemaat Bodrum'a gittik. Orda geçen 3-4 günün ardından Yunanistan'a atladık çantalı çadırlı. Bu süreçlerde enerjim bir indi bir çıktı ve sürekli bir insan dolaşımı (sirkülasyonu) vardı etrafta. Gördün mü bak sevgili okur, ne kadar zaman geçmiş üstünden detaylandıramıyorum. Aydın'a geldikten sonra "delikanlılık günleri"m başladı, Tuğba'nın etkisiyle. Sadece çay içerek oturup saatlerce, günlerce konuştuk konuştuk konuştuk.. Her şeyin bir adabı olduğundan ve samimiyetsizliğin korkunçluğundan dem vurduk, ben delikanlılık günlerinin sonunda çok öfkeli ve sürekli hararetle bir şeyler anlatan bir insan oldum çıktım. Sevgili okur sen beni biliyorsun, insanların beni anlaması ya da onaylaması ihtiyacım olan durumlar değildi. Ama öfkeli ben, herkese neye öfkelendiğimi anlatmak istedi, herkes dünyada böyle şeyler olduğunu ve benim bunları fark ettiğimi, bunlara öfkelendiğimi bilsin istedim. İnsanlar fark etsin ya da etmesin, satır aralarında hep aynı şeyi anlattım ben onlara o süreçte. Mektuplar yazdım, telefon ettim, günlük yazdım, gezdim dolaştım bağ bahçe. Sonra o denli keskin sirke küpüne zarar verdi, biraz durulmaya başladım... Bunlar olurken artık Aydın'dan Manavgat'a geçmiş hatta orda kaldığım sürenin de sonuna yaklaşmıştım. Manavgat'ta şelaleye gittik ayaklarımı eğlendirdim soğuk suyun içinde. Sooonraa Ankaraaa... Azıcık durdum Ankara'da, birkaç gün içinde Aladağlar'a geçtik. Gitmeden hemen önce hararetim azalmıştı ama içimdeki dengesiz hal sürmekteydi. Yani öyle bir hal ki yaz başlamadan önce kendi kendime düştüğüm boşluktan farklı, bulantıdan farklı, bunaltıdan farklı, ben gibi değil, enerjisiz değil ama enerjik de değil tamı tamına bir sürüklenme hali. Sürüklenmenin böyle bir hali.

     Aladağlar'da aniden bir şey oldu. Kozmik bir çarpışma. Yürümek, tırmanmak, bir hafta dağlarda olmak bana çok iyi geldi. Aslında en iyi gelen şey tanıştığım yeni bir insandı. Geri dönesim gelmedi oralardan, özellikle de sonunda ulaştığımız şelalelerden.  Velhasıl, döndüğümde çok neşeliydim (geçmiş zaman kullandığıma bakma sevgili okur oldukça yakın zamanlardan bahsediyorum artık) hem dağcılıkla ilgili çok heyecanlıydım hem hemen hemen her şeyle ilgili. Kendi kendime yetebildiğim günlerdeki gibi bir enerji hali sardı. Yeni tanıştığım insanlar beni hep böyle "zıpır" sandılar. Bense bazı bazı bütün bu hallerimi bilsinler istedim ama anlatmanın anlamsızlığını ve imkansızlığını biliyorum. Mutlu hissettiğim anlara tutunmak isterim; çünkü ne zamandır o hallere hasrettik. Veee bugün... Bugün bu enerji hali biraz sarsıldı, temeline indim çıktım, bu sürecin nereye doğru gittiğini öngöremedim. Düşüncelerle değil eylemlerle ilerleyen günlerin yorgunluğunu mu gördüm ufuktaa yoksa sahici bir belirsizliği mi, duyguların güvensizliğini mi... Bilemiyooruuzz şimdiii. Sözlerimi gerii alamaamm yazdığımı yeniden yazamaaam. Şaka şaka. Sürekli sana hitap etsem de sevgili okur bu yazıyı kendime yazdım. Teşekkürler, öpücük.

Yaz Bir Kez Daha Sona Erdi