22 Ağustos 2012 Çarşamba

Good Responder

Dexter’da bir bölüm adı gibi bir başlık attım diye bir de günlerdir Lumen’i ve Dexter’ı düşünüyorum diye sanmayın ki elimi kana buladım. Benim zararım kendime, bilen bilir. Burda Bernie ile çalışırken bir kez daha fark ettim ki ben verilmesi gereken cevaplar konusunda gerçekten ustayım. Günlük hayatı idare etmeyi nasıl bu kadar iyi öğrenmişim, biraz çocukluğuma inersem anlayabilirim ama şimdi ne lüzumu var şekerim. Sanırım verdiğim cevaplar, sadece sözler değil mimikler ve gülümseme çok mühim, o kadar yerindeki karşımdaki benim aslında kendime dair hiçbir şey anlatmadığımı fark etmiyor. İşin bir diğer sırrı da gözler. Anlatanı gözlerine bakarak dinlediğinde gerçekten o diyalogun içindesin sanıyor. Hoş, onları dinlemiyor değilim sadece anlatmıyorum, aklıma gelen detayları kendime saklıyorum. Tabii bu durum karşımdakinin kim olduğuna ve hangi dili konuştuğumuza göre de değişir. Biir de hassas cümleleri belirleyebiliyorum kolayca. İnsanlar bazı şeyleri duymak ya da görmek istemeyebiliyorlar, o belirli cümleleri özellikle belirli anlarda kullanmaktan kaçınarak insanlar için “orta mesafade” bir insan haline gelebiliyorum kolayca. Soğuk değilim ama inişler çıkışlar da yok duymak istemedikleri şeyleri söylemiyorum ve ayrıntılarla onları boğmuyorum. İşte bu orta mesafe. “Duymak istemedikleri şeyler” her zaman öyle sarsıcı büyük şeyler olmayabilir, sadece günlük hayattaki dengeden bahsediyorum. Bu dengeyi hissedersiniz. “Büyük bir şey değil ama bugün o konudan bahsetme.”. Böyle anlatınca kulağa tuhaf geldiğinin farkındayım; ama diyaloglar esnasında insanlara karşı strateji belirliyor değilim doğal sürecinde böyle geliştiğini fark ettim, şimdi de gevezelik ediyorum. Velhasıl, ben bazı insanlarla orta mesafede olmaktan memnunum ama bazılarıyla da yakın mesafede olmayı istiyorum. Hatta biraz ileri gidip şu alıntıyı yapıyorum: “Bu yaşamın mutluluklarından biri, kimi insanlarla kurulacak derin ilişkilere bağlıydı.” İşte bu kadar.